1910 yılında Almanya Sosyal
Demokrat Partisi önderlerinden Clara Zetkin’in Uluslararası Sosyalist Kadınlar
Konferansı toplantısında 8 mart 1857 tarihindeki tekstil fabrikası yangınında
ölen kadın işçiler anısına bu günün “Dünya Kadınlar Günü” olarak anılması
önerisini getirdiğini ve oy birliği ile kabul edildiğini, ayrıca Birleşmiş
Milletler Genel Kurulu, 16 Aralık 1977 tarihinde 8 Mart’ın Dünya Kadınlar Günü
olarak anılmasını kabul ettiğini hepiniz biliyorsunuz.
Ülke olarak değişen dünyaya ne kadar
ayak uydurduğumuzu, yapılan hataları ne kadar bertaraf ettiğimizi düşündüğüm
zaman, hala daha günümüzde kadınlarımızın şiddete maruz kaldığını, kendini
ifade edemediğini, konuşma özgürlüğünün kısıtlı olduğunu gözlemleyebiliyoruz.
Birçok kadının yaşam özgürlüğünün kocası veya erkekler tarafından
kısıtlanabiliyor olmasına rağmen, hala daha çoğu kadınımız bunu saklıyor.
Kadınlarımızın okuyarak, sanatla,
sporla, doğayla, sosyalleşerek kendisini özgürce ifade etmesi gerekiyor. Birleşmiş Milletler sözleşmesinin 15.maddesinde yer
alan ''Devletler, erkek ve kadınlara kalacakları ya da yaşayacakları yerleri
seçme ve serbestçe dolaşma konuşma hakkını tanır'' kararına da hepimizin
saygılı bir şekilde yaklaşmasını ve kadınlarımıza layık olduğu davranışları
sergileme zorundayız.
Günümüzde her yaşta insanların
sağlığını koruması gerektiğini, kaliteli bir yaşam için sporun fiziksel ve
zihinsel etkileri bilimsel olarak ortaya konuluyor. Toplumdaki bireylerin
spordan uzaklaşmaması, sürekli sporun içerisinde kalması, geleceğe sağlıklı
nesillerin yetiştirilmesi ile olacaktır diye düşünüyorum. Ülkemizde bireysel
veya takım sporları olsun amatör ve profesyonel biçimde spor yapan kadın sayısı
oldukça azdır.
Birçok insanımız tarafından kız veya kadınların spor yapması gereksiz
görünüyor. Bunun sebebinin de aile veya toplumun spor bilincinin geliştirilmesiyle
düzelebileceğini düşünüyorum. Kadınlarımız sadece işe gidip çalışması,
üretkenliğinin artması demek değildir. İş ile ilgili çalışması değil, başka
şeylerle kadının sosyalleşmesi, üretkenliğini bu gibi alanlarda farkına varması
ve başkalarının kendi yerine karar vermesine sessiz kalmaması gerekiyor.
Ülkemizde gerekli mercilerin, üretime katkıda bulunan kadınların yaratılmasını
sağlamaktır.
Kızlarıma her zaman söylediğim bir
konu da şu oluyor. İlk önce okullarını bitirip sevdikleri alanda iş sahibi
olmaları, hiçbir zaman kimseye muhtaç olmamalarıdır. Basketbolu, hayatlarına
eğitimden sonra ikinci planda tutmalarını, eğitimleri bittikten sonra da onu ya
birinci sıraya almaları veya önceliklerinden sonra diğer zamanlarının çoğunu
ona göstermelerini söylüyorum. Şimdi de sizlere geleceğin kadınlarının bana
yazdıkları yazılardan birer cümle aktarmak istiyorum.
Aslı Piro: Daha
önceden pas alıp sayı atmayı düşünüyorken, takıma geldikten sonra pas verip
attırmayı ve takım arkadaşımı sevindirmenin daha önemli olduğunun farkına
vardım. İnsanın spor hayatında, yanındaki kişiler çok önemlidir. Eğer sevdiği
kişilerle birlikteyse, o aktiviteden kopamaz.
Sena
Özşen: Takıma 7 oyuncu bir antrenör
olarak başladık. Fakat şimdi 12 kız bir baba olarak kocaman bir aile olduk.
Takım içerisinde her takımda olduğu gibi küçük çekişmeler olabiliyor. Ama bu
hırs bizi daha iyi olmamız için çalışmaya itiyor.
Melis Öncün: Soyer
Spor’a katıldıktan sonra “takım ve birliktelik” kelimesinin ne anlama geldiğini
anladım. Maçlara giderken hep bir şaka ve
motivasyon içinde gidiyoruz. Bu da performansımızı olumlu yönde etkiliyor.
Özlem Cumhur: Basketbol, insana belli bir kişilik, yeni dostluklar ve ikinci bir baba
kazandırabiliyor.
Aliye Yöncü: Basketbol
bana mücadele etmeyi, birlik olmayı, doğru düşünmeyi, doğru hareket edersek iyi
şeyler olabileceğini ve hayatta her an her şeyin olabileceğini öğretti.
Sevim Okur: Basketbola
bu takımda daha fazla aşık olduğumu, esas yerimin burası olduğunu düşünüyorum.
Eskiden antrenmanlar yorucu gelirken şimdi bu aşk sayesinde yorulmadığımı ve
severek geldiğimi söylemek istiyorum.
Sıla Taşkın: Basketbol,
disiplinli ve düzenli çalışmak demektir.
Merve
Gümüşok: Benim gibi takıma yeni girmiş
oyunculara, takım arkadaşlarım sırt çevirmedi, dışlamadı, beni aralarına
kattılar. Belki de bu diğer takımlarla aramızdaki en büyük fark olmuştur.
İrem Su Sarı: Basketbol, aşkmış, her şeymiş.
Tutku
Demirtaş: Bu takıma geldikten sonra,
hedefimi Türkiye’de iyi bir takımda oynamak olarak geliştirmiş bulunuyorum.
Melis
Jan Zorlu: Antrenmanlara hevesle gelip,
bazen yoruluyorum ama eğlenerek ayrılıyorum.
Ayseli Yaşar: En az takımdaki arkadaşlarım kadar iyi oynamak ve basketbolu geliştirmek
istiyorum. Bunu başarmak için evde de çalışıyorum.
Ecem Başak Dural: Basketbol sayesinde spor yapıyorum, bedenimi geliştiriyorum. Basketbol hayatımın
yarısıdır.
İlayda Yaşar: Basketbola çocukların aralarındaki ilişkiyi ve ne kadar eğlenceli
olduğunu görüp başladım.
Şeniz
Ünlüaşık: Tabii ki antrenmanlarda gülüp
eğlenebiliyoruz, espriler yapıyoruz, ama antrenmanın ciddiyetini, motivasyonunu
bozmamaya dikkat ediyoruz.
Gül
Yöncü: Biz takım olarak, hoca ve takımı
değil, baba ve kızları gibiyiz.
“Bir toplum, cinslerden yalnız birinin yüzyılımızın
gerektirdiklerini elde etmesiyle yetinirse, o toplum yarı yarıya zayıflamış
olur. Bizim toplumumuzun uğradığı başarısızlıkların sebebi, kadınlarımıza karşı
ihmal ve kusurdur.” ATATÜRK
Saygı ve basketbolla kalın.
Tahir Soyer
06/03/2013
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder