Geçen
hafta içerisinde okullarda karneler dağıtıldı ve öğrenciler yarıyıl tatiline
girdiler. Kimi çocuklarımız derslerinde düşük not alıp kendilerini de,
sevdiklerini de üzmüş bulunuyorlar. Dersleri iyi olan, sınıfını başarıyla geçen
veya notları iyi gelen öğrenciler, bunun karşılığında sevenlerinden ödül
aldılar. Sporcularımın bir kısmı derslerinde başarılı oluyorken, bazı
sporcularımın ise düşük not aldığını üzülerek öğrenmiş bulunuyorum.
Bunun sonucunda bazı ailelerin sporcularımızı almış oldukları kırık
notlardan ötürü cezalandırma yoluna gitmiş olduklarını görüyorum. Daha önceki
yazılarımda vurguladığım gibi, bu ilk başta spora karşı uygulanıyor ve beni
bayağı üzüyor. Çocuklarımız matematik, Türkçe, İngilizce, fen vb. gibi
derslerde zorlanıyor olabilirler, fakat bu durum onların yeterince akıllı
olmadıklarını göstermiyor. Bu çocuklarımızın başka alanlara (spor, müzik,
resim, doğa bilimleri vb.) eğilimi olabileceğini düşünmemiz gerekiyor.
Uzmanlar “Karneler geldiğinde anne ve
babalar çocuklarını zayıf notlardan dolayı eleştirmemeli, aşağılamamalı.
Başarısızlığın kaynağını bulmaya çalışıp, başarıyı artırıcı önlemleri hep
birlikte almalılar.” diyor. Düşük not alan çocuklarımızı arkadaşları ile asla
kıyaslamamız gerektiğini de yıllarca duyuyoruz. Çocuklarımızı tenkit etmemeye,
onların en sevdiği şeylerden uzaklaştırmamaya özen göstermeliyiz.
Karnelerindeki notlar ne olursa olsun, onlara bizim için ne kadar önemli
olduklarını hissettirmeliyiz. Bunu yapamazsak bozulan çocuk-aile ilişkisi ve
zarar gören sevgi daha zor telafi ediliyor, belki de edilemiyor.
Peki
bizlerin hiç mi suçu yok çocuklarımız karnelerinde kırıklar getirdiği zaman?
Hep diyoruz ki “Ben özel derse gönderdim, oturup onunla çalıştım ama konular
bizim zamanımızdaki gibi değil” veya savunma mekanizması geliştirip kendimizi
haklı çıkarmaya çalışıyoruz. Çocuklarımızın içinde yetiştiği ortamdan
etkilenip, alışkanlıkları, okulu önemsemesi, sorumluluklarının farkında olması
üzerinde büyük etkisi vardır. Evinizde boş oturup bütün gün TV izliyor,
arkadaşlarınızla kahve içiyor, elinizde telefonlar veya tabletlerle bir şeyler
yapıyor, kısaca çocuğunuzla ilgilenmeyip başka şeylerle uğraşıyorsanız,
çocuğunuzun da odasında ders çalışmasını beklemek hayalcilik oluyor.
Yıllardır mesleğin içerisinde deyim yerindeyse çocuk sarrafı olduk.
Karne zamanı geldiğinde sporcularımızın zayıf veya iyi not aldıklarını
gözlemleyebiliyoruz. Notları iyi olan sporcularımız, sabırsızlıkla karne gününü
bekliyorken, zayıf not sorunu yaşayan sporcularımız için sıkıntı ve stres yüklü
günler olarak karşımıza çıkıyor. Notları zayıf olan sporcu öğrencilerimizin
antrenmana istekli katılmamaları, söylenilenleri yapamamaları, duymamaları, kafalarını
meşgul eden bir takım şeylerin olduğunu görebiliyoruz ve anlıyoruz.
Herkes
belki profesyonel sporcu olmak için olmasa bile, sevdiği bir sporu yapmaya
başlamalı diye düşünüyorum. Öğrenci sporcularımızın asla unutmamaları ve
yapmaları gereken şeylerin de bulunduğunu göz ardı etmemeleri gerekiyor. Sevgi,
istek, kararlılık göstererek spora başlayıp ilk adımı atıyorsunuz. Aileniz sizi
spora gönderdiğinden dolayı ikinci adımı da atmış bulunuyorsunuz. Yapmanız
gereken üçüncü adım ve en zor olanı ise zamanınızı çok iyi bir şekilde
planlayıp, dersleriniz ile spora disiplinli bir şekilde çalışmak oluyor. Geriye
dönmemek için fedakarlık yapmak zorundasınız. Kız, erkek arkadaşlarınıza veya
ailenize fazla zaman ayıramayacaksınız. Kendi adınıza yapacağınız akıllı,
kararlı, hırslı, disiplinli çalışma ve saygılı duruş sayesinde amaçlarınıza
elbet ulaşacaksınız diye düşünüyorum.
“Çalışma, bağlılık ve
kararlılık her yerde olduğu gibi sizi sporda da başarıya götürüyor. ” Tahir
Soyer
Saygı ve basketbolla kalın.
Tahir Soyer
07/02/2013
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder