Geçenlerde bir arkadaşımla
sohbet ediyordum. Sohbetimizin odak noktası yazmış olduğum köşe yazılarımın
üzerine devam edip, konular ardı arkasına geliyordu. Konuşmaların bizi
yönlendirmesiyle, “kişilerin kendisi olmaları” yönünde bir köşe yazısı yazma
fikri bende oluştu.
Bebeklikten ilkokul çağına kadar
çocuklarımız var olabilmenin bir göstergesi olarak “fark edilme” adına neler
yaptıklarını hepimiz gözlemliyoruz. İlkokul çağlarında bazı çocukların, varlıklı,
ders notları yüksek, zeki veya öğretmen çocukları ile olan arkadaşlıkları hep
fark edilme adına olabiliyorsa da günün sonunda çocukların kendi olamaması gibi
bir durum ortaya çıkıyor. Peki bu durum sadece ilkokulda mı kaldı? Bence cevap
kocaman bir hayır oluyor. Size göre de bunun cevabının hayır olduğunu
düşünüyorum. İnsanlar hayatları boyunca tek başlarına birşeyler yapamıyorlar,
bunun için hep başkalarının yanında olmayı düşünüyorlar. Son zamanlarda birçok
kişi, tanıdıkları nüfuzlu kişiler sayesinde birçok şeyi elde ediyor veya
onların ismi ile elde etmeye çalışıyorlar. Fakat bu olay Dünya üzerindeki
medeni ülkelerde olmuyor.
Kişilerin ne kadar “kendim gibi davranıyorum”
diye söylemleri olsa da, bunu yapmak o kadar da kolay olamıyor. Kendin olmak, felsefe
olarak bunu hayatta uygulamak yürek istiyor. İnsanın kendisine karşı dürüst ve
objektif olabilmesi o kadar zordur ki, bunu becerebilip kendisi olmak zor
oluyor. Kişiler yaşadığı ortamda (aile, arkadaşlar, okul, iş, sosyal çevre,
mahalle, köy, şehir, ülke vb.) diğer bireylerin kendisi hakkında ne
söyleyeceği, kendisini nasıl yargılayacağı korkusu ve baskısı kendin
olabilmenin önündeki engellerin başında geliyor.
Doğan Cüceloğlu’nun “mış gibi yaşamlar”
dediği gibi toplumun büyük çoğunluğu “el alem” için yaşamlarını sürdürüyor.
Kendi olamayan insanlar başkaları da olamıyor, sadece başkalarının taklidi
olabiliyor. Bu da kişinin yok olması ve yaşamda önce kendisine sonrasında ise
yaşadığı topluma yabancılaşması anlamına geliyor. Uzmanlara göre “kendin olmak”
varoluşunun temel şartı olduğu, seni sen yaptığı, diğerlerinden ayırdığı ve
seni kalabalıklar içerisinde farklı kılan şeydir diye açıklanıyor.
“Kendimiz olmanın” kişisel mutluluğun
anahtarlarından biri olduğu genel olarak kabul edildiği açıklaması yapılıyor. İnsanın kendisi olabilmesi ailesinin, çevresinin ve aldığı
eğitimin sonucunda oluşabiliyor. Aileden ve çevreden alınan değer yargıları,
eğitim ile devam ediyor sonrasında da spor ile pekiştirilip insan kendisi
olabiliyor.
Haluk Yıldırım “Basketbol bana en zor şartlarda
bile, pes etmemeyi öğretti.” diyor TV reklamında. Bir basketbol adamı olarak altına
imzamı atıyorum. Kişilerin herhangi bir spor dalında uğraştığı zaman
kişiliğinin o spor dalı ile birlikte geliştiğini, o spor dalının mücadele
ruhuna göre kişinin kendi olduğunu düşünüyorum…
“Karşına çıkabilecek en kötü düşman, her zaman sen
kendin olacaksın; Sen kendin pusuda bekleyeceksin kendini.” Friedrich Nietzsche
Saygı ve basketbolla
kalın.
Tahir Soyer
29/11/2012
Tahir Soyer
29/11/2012
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder