15 Nisan 2015 Çarşamba

Obeziteye karşı savaş açalım!

          Geçenlerde Türkiye Beden Eğitimi Öğretmenleri grubunda Ayvalık Anadolu Lisesi Beden Eğitimi Öretmenlerinden olan Ümit Yaşar Elçin Hocamın bir iletisini gördüğümde fikirden etkilendim ve bir araştırma yapıp sizlerle paylaşmayı düşündüm. Aslında Hocam Türkiye Cumhuriyetinin yapmış olduğu güzel bir çalışmayı iletisinde paylaşmıştı.
          Obeziteyle mücadele kapsamında Türkiye Sağlık Bakanlığının, Milli Eğitim Bakanlığından yeni eğitim öğretim döneminde okullarda her gün en az bir saat Beden Eğitimi dersi yapılmasını resmen talep etmesi, bunun üzerine TC MEB Talim Terbiye Kurulunun İlkokul ve ortaokullar için ders çizelgesini yeniden düzenlemesi,  birkaç yıl öncesine kadar obez değil ama kilolu birisi olan beni bayağı bir etkiledi.
          Yeni yapılan ders çizelgesine göre, 1. sınıfların her gün ders bittikten sonra 1 saat spor yapması planlanıyor. Ayrıca 1. – 4. sınıflarda ilk defa olarak “Oyun ve Fiziki Etkinlikler” adı altında yeni bir derse yer veriliyor. İlk 3 sınıfta haftada 5 gün, 4. sınıflarda haftada 2 saat, 5. – 8. sınıflarda ise haftada 2 saat Beden Eğitimi ve Spor dersi uygulanacak. Ayrıca seçmeli derslerin “ Sanat ve Spor” grubu içinde yer verilen Spor ve Fiziki Etkinlikler dersi haftada 2 ile 4 ders saati arasında uygulanacağı söyleniyor. Sağlık Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı’na gönderdiği resmi yazıda, Obeziteyle Mücadele Başbakanlık Genelgesi hatırlatılarak, okul öncesi, ilköğretim, ortaöğretim ve üniversitelerde fiziksel aktivite ilgili stratejiler geliştirilmesini istedi.
          İnsanlar arasında aşırı şişmanlık olarak bilinen obezite, besinlerle alınan enerji miktarının, metabolizma ve fizik aktivite ile tüketilen enerji miktarından daha fazla olması sonucu vücutta fazla miktarda yağ birikmesi sebebiyle ortaya çıkıyor. Obezite, günümüzde gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde yaşayan insanların düzensizce beslenmelerinin yanısıra enerjisi yüksek, yağ ve şeker içeriği fazla besinlerle beslenmek, iş yoğunluğunun verdiği yorucu ortamlar sayesinde oluşan psikolojik sorunlar, genetik, hormonal ve metabolik bozuklular ve insanların teknoloji ile birlikte daha rahat hayatı sürdürme eğilimi sayesinde fiziksel hareket azlığı sebebleriyle oluşan en önemli sağlık sorunlarından birisi oldu. Bu hastalık sayesinde insan vücudunda kalp ve damar, solunum, hormonal, sindirim gibi sistemler etkileniyor. Bunun sonucunda da kalp, yüksek tansiyon, şeker, yüksek kolestrol, solunum rahatsızlıkları, eklem, adet düzensizlikleri, kısırlık, iktidarsızlık, safra kesesi, böbrek taşı oluşumu, bazı kanser türleri gibi hastalıkları doğrudan tetiklediği biliniyor.  
          Dünya Sağlık Örgütü (WHO), obeziteyi tanımlama amaçlı çeşitli Avrupa’lı epidemiyologlarca (toplumdaki hastalık, kaza ve sağlıkla ilgili durumların dağılımını, görülme sıklıklarını ve bunları etkileyen belirteçleri inceleyen tıp bilimi adamları) ufak değişiklikler dışında kabul edilen bir uluslararası sınıflandırma getirmiştir. Beden Kitle İndeksi (BKI) adı verilen bu sınıflama bireylerin ağırlığı ile boyu arasındaki ilişkiyi gösteriyor. Kilogram olarak ağırlığın, metre olarak ölçülen boy değerinin karesine bölünmesi ile elde ediliyor. BKI= Ağırlık (kg) / boy (m2) formülü ile hesaplanıyor. Bu sınıflamaya göre 25-29 kg/m2 arası fazla kilolu, 30.0-39,9 kg/m2 arası obez, 40 kg/m2 ve daha üstü ise morbid obeziteyi yansıtıyor. (WHO, Genova 2005)   
          Diyetisyen Deniz Berksoy’un yazısından öğrendiğime göre; İngiltere’de obezite sıklığının, 1980 yılında erkekler için %6 ve kadınlar için %8 olduğu, 1997 yılında bu sıklığın sırasıyla %17 ve %20’ye yükseldiği bildiriliyor. 1960-62 yılları arasında BKI 30 kg/m2’nin üzerinde olan erkekler %10, kadınlar %15 düzeyinde iken, 1988-1994 yılları arasında erkeklerin %20’si, kadınların %25’i obez olarak belirleniyor. 1990’lı yıllarda ABD popülasyonun yaklaşık olarak yarısının BKI’si 25 kg/m2’nin üzerinde olduğu görülüyor. ACSM tarafından 2001 yılında yayınlanan raporda BKI’si 25’den büyük olan (fazla kilolu) birey sayısı %55, BKI’si 30’dan büyük olan (obez) birey sayısı %22 olarak saptanıyor. ACSM tarafından 2009 yılında yayınlanan en son raporda ise BKI’si 25’den büyük olan (fazla kilolu) birey sayısı %66.3’e çıkıyor.
          2005 yılında WHO’nun yayınladığı bir raporda 15 yaş üstü yaklaşık 1.6 milyar kişinin fazla kilolu olduğu, en az 400 milyon yetişkinin obez olduğu ve 5 yaşın altında en az 20 milyon çocuğun fazla kilolu olduğu saptanıyor. 2015 yılında yaklaşık 2.3 milyar kişi fazla kilolu olacağı ve en az 700 milyon yetişkinin obez olacağı tesbit ediliyor.
          Türkiye’de yapılan TEKHARF çalışmasının sonuçlarına göre; en yüksek obezite sıklığının kadınlarda Karadeniz (%35.6), Doğu (%31.8) ve Güney Doğu Anadolu (%31.1) bölgelerinde çıkıyor. Erkeklerde ise Akdeniz (%14.1) ve Karadeniz (%16.0) bölgelerinde olduğu gözleniyor. Kadınlarda Akdeniz Bölgesinde (%14.1), erkeklerde ise Ege Bölgesinde (%2.5) en düşük obezite sıklığı belirleniyor.
          Ülkemizdeki duruma bakacak olursak, KKTC Diyabet Derneğinin 2005 ve 2007 yılında KADEM’e yaptırmış olduğu araştırmasında, obez gençlerin oranının %11.3’den %13.8’e, fazla kiloluların %14.8’den %18.1’e çıktığı görülüyor. 12 ile 15 yaş aralığındaki gençlerde 2 yıl içinde obezite %11.3’den %18.1’e yükselmiştir. En önemli bulunan bulgulardan birinin de yaşların küçüldükçe obez oranlarının yükselmiş olduğu görülüyor. 2005 yılındaki araştırmada 16 ile 17 yaş aralığındaki gençlerin obez oranının %5.1, 12 ile 15 yaş aralığında %11.3 ve 7 ile 8 yaş aralığında %17.9 olduğu söyleniyor.
          Beden Eğitimi dersi ilkokuldan başlayıp lise son sınıfa kadar haftada 2 ders 40 dakikadan 80 dakika yer alıyor eğitim sistemimizde. Bu derslerin saatinin özellikle daha alt seviyelerdeki sınıflarda artması gerektiğini düşünüyorum. Daha önce de belirttiğim gibi çocuklarımız gelişen teknoloji sayesinde bilgisayar ve televizyon başında zamanlarını geçiriyorlar. Burada geçirdikleri zamanlarda da düzensiz,  kalorisi ve yağ oranı yüksek şeylerle besleniyorlar. Gençlerin fast food (Tost, sandviç, hamburger, çips, pizza vb) alışkanlıkları da bunun diğer bir tetikleyicisi oluyor.
          Obez hastalığına karşı sağlıklı beslenme alışkanlığını kazanalım. Aileler olarak bizler çocuklarımızın bazı yemekleri yemek istemese bile o yemeklerin içerisine sevdiği bazı besinleri veya yanında az miktarda sevdiği bir yemek yapıp onların diğer yemekleri yemesini sağlayalım. Düzenli egzersiz veya spor yapalım. Çocuklarımıza bu alışkanlığı kazandırmak için bizlerin model olması gerekiyor. Bilelim ki bu hastalık, tetikleyici olup bizi başka hastalıklara maruz bırakabiliyor ve sonucu da kötü olabiliyor. Bu hastalığı çocuk yaşlardan önlemeye başlayalım “Gençler Geleceğimizdir.” Obezite ile savaşmak için hergün en az yarım saat yürüyelim, koşalım veya egzersiz yapalım…         
Obez olarak yaşamak kaderimiz olmamalı.”

Saygı ve basketbolla kalın.
Tahir Soyer
13/09/2012

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder