Geçenlerde Türkiye Beden Eğitimi Öğretmenleri grubunda
Ayvalık Anadolu Lisesi Beden Eğitimi Öretmenlerinden olan Ümit Yaşar Elçin
Hocamın bir iletisini gördüğümde fikirden etkilendim ve bir araştırma yapıp
sizlerle paylaşmayı düşündüm. Aslında Hocam Türkiye Cumhuriyetinin yapmış
olduğu güzel bir çalışmayı iletisinde paylaşmıştı.
Obeziteyle mücadele kapsamında Türkiye
Sağlık Bakanlığının, Milli Eğitim Bakanlığından yeni eğitim öğretim döneminde
okullarda her gün en az bir saat Beden Eğitimi dersi yapılmasını resmen talep
etmesi, bunun üzerine TC MEB Talim Terbiye Kurulunun İlkokul ve ortaokullar
için ders çizelgesini yeniden düzenlemesi,
birkaç yıl öncesine kadar obez değil ama kilolu birisi olan beni bayağı
bir etkiledi.
Yeni
yapılan ders çizelgesine göre, 1. sınıfların her gün ders bittikten sonra 1
saat spor yapması planlanıyor. Ayrıca 1. – 4. sınıflarda ilk defa olarak “Oyun
ve Fiziki Etkinlikler” adı altında yeni bir derse yer veriliyor. İlk 3 sınıfta
haftada 5 gün, 4. sınıflarda haftada 2 saat, 5. – 8. sınıflarda ise haftada 2
saat Beden Eğitimi ve Spor dersi uygulanacak. Ayrıca seçmeli derslerin “ Sanat
ve Spor” grubu içinde yer verilen Spor ve Fiziki Etkinlikler dersi haftada 2
ile 4 ders saati arasında uygulanacağı söyleniyor. Sağlık Bakanlığı, Milli
Eğitim Bakanlığı’na gönderdiği resmi yazıda, Obeziteyle Mücadele Başbakanlık
Genelgesi hatırlatılarak, okul öncesi, ilköğretim, ortaöğretim ve
üniversitelerde fiziksel aktivite ilgili stratejiler geliştirilmesini istedi.
İnsanlar
arasında aşırı şişmanlık olarak bilinen obezite, besinlerle alınan enerji
miktarının, metabolizma ve fizik aktivite ile tüketilen enerji miktarından daha
fazla olması sonucu vücutta fazla miktarda yağ birikmesi sebebiyle ortaya
çıkıyor. Obezite, günümüzde gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde yaşayan
insanların düzensizce beslenmelerinin yanısıra enerjisi yüksek, yağ ve şeker
içeriği fazla besinlerle beslenmek, iş yoğunluğunun verdiği yorucu ortamlar
sayesinde oluşan psikolojik sorunlar, genetik, hormonal ve metabolik bozuklular
ve insanların teknoloji ile birlikte daha rahat hayatı sürdürme eğilimi
sayesinde fiziksel hareket azlığı sebebleriyle oluşan en önemli sağlık
sorunlarından birisi oldu. Bu hastalık sayesinde insan vücudunda kalp ve damar,
solunum, hormonal, sindirim gibi sistemler etkileniyor. Bunun sonucunda da
kalp, yüksek tansiyon, şeker, yüksek kolestrol, solunum rahatsızlıkları, eklem,
adet düzensizlikleri, kısırlık, iktidarsızlık, safra kesesi, böbrek taşı
oluşumu, bazı kanser türleri gibi hastalıkları doğrudan tetiklediği biliniyor.
Dünya
Sağlık Örgütü (WHO), obeziteyi tanımlama amaçlı çeşitli Avrupa’lı
epidemiyologlarca (toplumdaki hastalık, kaza ve sağlıkla ilgili durumların
dağılımını, görülme sıklıklarını ve bunları etkileyen belirteçleri inceleyen
tıp bilimi adamları) ufak değişiklikler dışında kabul edilen bir uluslararası
sınıflandırma getirmiştir. Beden Kitle İndeksi (BKI) adı verilen bu sınıflama
bireylerin ağırlığı ile boyu arasındaki ilişkiyi gösteriyor. Kilogram olarak
ağırlığın, metre olarak ölçülen boy değerinin karesine bölünmesi ile elde
ediliyor. BKI= Ağırlık (kg) / boy (m2)
formülü ile hesaplanıyor. Bu sınıflamaya göre 25-29 kg/m2 arası fazla kilolu,
30.0-39,9 kg/m2 arası obez, 40 kg/m2 ve daha üstü ise morbid obeziteyi yansıtıyor.
(WHO, Genova 2005)
Diyetisyen Deniz Berksoy’un yazısından öğrendiğime göre; İngiltere’de
obezite sıklığının, 1980 yılında erkekler için %6 ve kadınlar için %8 olduğu,
1997 yılında bu sıklığın sırasıyla %17 ve %20’ye yükseldiği bildiriliyor.
1960-62 yılları arasında BKI 30 kg/m2’nin üzerinde olan erkekler %10, kadınlar
%15 düzeyinde iken, 1988-1994 yılları arasında erkeklerin %20’si, kadınların
%25’i obez olarak belirleniyor. 1990’lı yıllarda ABD popülasyonun yaklaşık
olarak yarısının BKI’si 25 kg/m2’nin üzerinde olduğu görülüyor. ACSM tarafından
2001 yılında yayınlanan raporda BKI’si 25’den büyük olan (fazla kilolu) birey
sayısı %55, BKI’si 30’dan büyük olan (obez) birey sayısı %22 olarak saptanıyor.
ACSM tarafından 2009 yılında yayınlanan en son raporda ise BKI’si 25’den büyük
olan (fazla kilolu) birey sayısı %66.3’e çıkıyor.
2005 yılında WHO’nun yayınladığı bir
raporda 15 yaş üstü yaklaşık 1.6 milyar kişinin fazla kilolu olduğu, en az 400
milyon yetişkinin obez olduğu ve 5 yaşın altında en az 20 milyon çocuğun fazla
kilolu olduğu saptanıyor. 2015 yılında yaklaşık 2.3 milyar kişi fazla kilolu
olacağı ve en az 700 milyon yetişkinin obez olacağı tesbit ediliyor.
Türkiye’de yapılan TEKHARF çalışmasının sonuçlarına göre; en yüksek
obezite sıklığının kadınlarda Karadeniz (%35.6), Doğu (%31.8) ve Güney Doğu
Anadolu (%31.1) bölgelerinde çıkıyor. Erkeklerde ise Akdeniz (%14.1) ve
Karadeniz (%16.0) bölgelerinde olduğu gözleniyor. Kadınlarda Akdeniz Bölgesinde
(%14.1), erkeklerde ise Ege Bölgesinde (%2.5) en düşük obezite sıklığı
belirleniyor.
Ülkemizdeki duruma bakacak olursak, KKTC Diyabet Derneğinin 2005 ve 2007
yılında KADEM’e yaptırmış olduğu araştırmasında, obez gençlerin oranının
%11.3’den %13.8’e, fazla kiloluların %14.8’den %18.1’e çıktığı görülüyor. 12
ile 15 yaş aralığındaki gençlerde 2 yıl içinde obezite %11.3’den %18.1’e
yükselmiştir. En önemli bulunan bulgulardan birinin de yaşların küçüldükçe obez
oranlarının yükselmiş olduğu görülüyor. 2005 yılındaki araştırmada 16 ile 17
yaş aralığındaki gençlerin obez oranının %5.1, 12 ile 15 yaş aralığında %11.3
ve 7 ile 8 yaş aralığında %17.9 olduğu söyleniyor.
Beden
Eğitimi dersi ilkokuldan başlayıp lise son sınıfa kadar haftada 2 ders 40
dakikadan 80 dakika yer alıyor eğitim sistemimizde. Bu derslerin saatinin
özellikle daha alt seviyelerdeki sınıflarda artması gerektiğini düşünüyorum. Daha
önce de belirttiğim gibi çocuklarımız gelişen teknoloji sayesinde bilgisayar ve
televizyon başında zamanlarını geçiriyorlar. Burada geçirdikleri zamanlarda da
düzensiz, kalorisi ve yağ oranı yüksek
şeylerle besleniyorlar. Gençlerin fast food (Tost, sandviç, hamburger, çips,
pizza vb) alışkanlıkları da bunun diğer bir tetikleyicisi oluyor.
Obez
hastalığına karşı sağlıklı beslenme alışkanlığını kazanalım. Aileler olarak
bizler çocuklarımızın bazı yemekleri yemek istemese bile o yemeklerin içerisine
sevdiği bazı besinleri veya yanında az miktarda sevdiği bir yemek yapıp onların
diğer yemekleri yemesini sağlayalım. Düzenli egzersiz veya spor yapalım. Çocuklarımıza
bu alışkanlığı kazandırmak için bizlerin model olması gerekiyor. Bilelim ki bu
hastalık, tetikleyici olup bizi başka hastalıklara maruz bırakabiliyor ve
sonucu da kötü olabiliyor. Bu hastalığı çocuk yaşlardan önlemeye başlayalım
“Gençler Geleceğimizdir.” Obezite ile savaşmak için hergün en az yarım saat
yürüyelim, koşalım veya egzersiz yapalım…
“Obez olarak yaşamak kaderimiz
olmamalı.”
Saygı ve basketbolla kalın.
Tahir Soyer
13/09/2012
Tahir Soyer
13/09/2012
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder