Amerika’nın en önemli
üniversitelerinden biri olan Stanford’un nasıl kurulduğunu birçoğunuz
biliyorsunuz. Harvard Üniversitesinde okuyan oğullarını kaybeden yaşlı çiftin,
Harvard’da çok mutlu olan ve trafik kazasında kaybettikleri oğullarının
anısına, okul sınırları içerisinde bir yere, bir anıt dikmek istekleriyle
başladı.
Yaşlı çiftin giyim tarzı, taşralı
olmaları, rektörün suratının asılması ve sinirlerinin gerilmesine sebep olsa
da, sonuçta kısa bir görüşme olanağı buldular. Yaşlı çift rektöre isteklerini
söyledikleri zaman rektör “Biz Harvard’da okuyan ve sonra ölen herkes için bir
anıt dikecek olsak, burası mezarlığa döner.” diye çıkıştı. Yaşlı kadın “Hayır
Anıt değil. Belki, Harvard’a bir bina yaptırabiliriz.” cevabını verince, rektör
ise “Siz bir binanın kaça mal olduğunu biliyor musunuz? Sadece son yaptığımız
bölüm yedi buçuk milyon dolardan fazlasına çıktı.” yanıtını vererek tartışmaya
son noktayı koyduğunu düşünüyordu. Bunun üzerine yaşlı kadın sessizce kocasına
dönerek “Üniversite inşaatına başlamak için gereken para bu muymuş? Peki, biz
niçin kendi üniversitemizi kurmuyoruz, o halde?” deyince yaşlı adam başıyla
onayladı, rektörün yüzü karmakarışık oldu. Bay ve bayan Stanford dışarı çıktılar,
Doğu California’ya, Palo Alto’ya gittiler ve Harvard’ın artık umursamadığı
oğulları için, onun adını ebediyen yaşatacak olan Stanford Üniversitesini
kurdular.
"Değer" kelimesinin bir çok
anlamı olduğunu yaşantımız içerisinde hepimiz görüyoruz ve biliyoruz. Değer
kelimesini bir şeyin önemini belirlemeye yarayan soyut ölçü, değdiği karşılık,
kıymet, para ile ölçülebilen karşılığı olarak gözlemleyebiliyoruz. Bazen
karşımıza matematik içerisinde, bir mal veya hizmete verdiği göreli önem, kimi
zaman üstün, yararlı nitelikleri olan kimse, bir varlığın ruhsal, toplumsal,
ahlaksal ya da güzellik yönünden taşıdığı düşünülen yüksek veya yararlı nitelik
olarak karşımıza çıkıyor.
Hepimizin hayata bakış açısı, yaşam
tarzı farklı olabiliyor. Sevdiğimiz renkler, hayvanlar, arabalar, eşyalar da
çeşitlilik gösteriyor. Kişilere, olaylara, spora, doğaya, güzel sanatlara,
müziğe vb. gibi herşeye verdiğimiz değer de farklı olabiliyor. Ayni şeylere
olmasa da, hepimiz sevdiğimiz şeylere ayni oranda değer veriyoruz.
Bizler bireyler olarak değer
verdiğimiz şeyler için mutlu veya mutsuz olabiliyoruz. Mutsuz olsak bile, bu
verdiğimiz değer büyük olduğundan yine ayni şekilde değer vermeye devam
ediyoruz. Önemli olan hiç ilgilenmediğimiz, belki de hiç sevmediğimiz şeylere
değer vermek daha anlamlı olabiliyor. Önyargılı bir şekilde, kişilerin kılık
kıyafetine, diline, dinine, ırkına, onun için önemli olan şeyleri sevmeseniz
bile, dinlemek, anlamaya çalışmak, olabilirliği varsa birşeyler yapmak sizin
verdiğiniz bu değerden dolayı, daha fazla değer görmenizi sağlıyor.
Ülke olarak gençliğe, spora, sporcuya
yeterli değeri verebiliyor muyuz? Eğer yeterince değer verilmiş olsaydı,
sporumuz daha üst seviyelerde olacaktı. Eğitim sistemimiz, spor planlamalarımız,
spora ve sporcuya bakış açımız verdiğimiz değer değişmedikçe daha üst
seviyelere çıkmamız mümkün olmayacaktır.
Sporu yeniden yapılandırmak için
değer vermek zorundayız. Mayıs ayı sonunda yapılacak "Spor şurası"
sporun geleceğinin aydınlık olması adına çok önem arz ediyor. Spor ve eğitim
ilişkisi, spor yönetimi eğitimi ve spor merkezi salonlarının oluşturulması
konusunda değer verilmeli diye düşünüyorum. "Sevdiğimizin değerini
yaşarken bilmeliyiz ve göstermeliyiz. Sonra çok geç kalmış oluyoruz." diye
söylenmiş olan bu söz çok şey ifade ediyor. Ülkemizin geleceği adına herşeye
devlet ve ilgili bireyler olarak değer vermeliyiz. Bu değeri yeterince
gösteremezsek, hepimiz herşeyde geç kalmış olacağız...
“Size göre değersiz olan bir şey, başkaları için
DEĞER'dir.” Tahir Soyer
Saygı ve basketbolla kalın.
Tahir Soyer
28/02/2013
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder