14 Nisan 2015 Salı

Drankoreksiya diye bişey!

          Obezitenin ne olduğu herkes tarafından biliniyor. Önemini belirtmek, ayrıca bazı örnekler vererek,  konunun üzerindeki hassasiyeti etrafınızla paylaşmak için iki hafta önce sizlerle “Obeziteye karşı savaş açalım” isimli bir köşe yazısı yazmıştım. Bu haftaki köşe yazımda belki de çok adını duymadığımız veya ne olduğunu bilmediğimiz “Drankoreksiya” konusunu sizlerle paylaşmak istiyorum.
          Obezite aşırı kilolu insanların yakalandığı hastalık olmasına karşın, Drankoreksiya ise daha zayıf kalmak isteyen kadınların yemek öğünü yerine “alkol alarak zayıflama” olarak karşımıza çıkıyor. Bu hastalıkta kişiler hiçbir şey yemeyip bir-iki kadeh alköllü içki ile kilo almamayı zayıf kalmayı düşünen insanların hastalığı oluyor.
          Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa’da ilk olarak fark edilen ve şimdilerde tüm Dünyayı saran bu hastalığın ismi tıbbi olmamasına rağmen uzmanlar tarafından “Drunkorexsia” olarak adlandırılıyor. Anoreksiya Nerzova ( Özellikle genç kadınlarda görülebilen, yemek yememek, çok az uyumak, buna rağmen çok aktif olmakla beliren psikolojik bozukluk.) ve alkol bağımlılığının bileşimi olarak gösteriliyor.
          Kişilerin normal kilosunu kabul etmemesi, kilo almaktan ve şişmanlamaktan aşırı korku duyması sonucu ortaya çıkan Anoreksiya hastaları özellikle alkol almaktan kaçınsalar da yeni ortaya çıkan Drankoreksiya olarak isimlendirilen bu hastalıkta insanlar alkol alıyorlar. Tabii ki sürekli alkol alan kişileri de ne gibi tehlikelerin beklediği açıkça ortada. Özellikle genç kadınların sosyalleşme adına girdiği bu ortamlarda almış olduğu alkol ile ne gibi olaylara da maruz kalacağını düşünmek bile istemiyorum.
          Mezura Sağlıklı Beslenme Danışmanlık Hizmetlerinden Uzman Psikolog Tracy Kazmirci’nin Drankoreksiya hakkındaki söylemlerinden bir paragrafı sizlerle paylaşmak istiyorum. “ Yeme bozuklukları çocuklarda, erkeklerde ve daha ileri yaşlarda da görülebiliyor. Ancak genç kadınlarda daha çok görülmesinin nedenleri arasında beden imajının önemli olması, kendine duyulan güven, saygı ve sevginin giderek daha çok dış görünümle bağdaştırılması, medyanın etkisiyle zayıflığa özenilmesi ve toplum beklentilerinin yarattığı baskılar sayılabilir.”
          Bir spor adamı olarak bunun tıbbi açıklamalarını yapmak bana düşmüyor. Ancak olayın bilinmesi, bunun farkına varılmasını, ileride bu gibi durumlarla karşılaşırsak gerekli tıbbi ve psikolojik tedaviyi almamız gerekiyor. Uzmanlar bu ve buna benzer konularda her zaman bizleri bilgilendiriyor. Yine de bu konu hakkında bilgilendirme yapacaklarını düşünüyorum.
          Sporun insan sağlığı üzerindeki fiziksel ve psikolojik tedavisinin ne olduğunu hepimiz biliyoruz. Bizler ülkemizdeki çocuklarımızın küçük yaşlardan spora yönlendirmeye çalışmalıyız. Daha büyük yaşlarda çok ender kişiler sporla tanışabiliyor ve sporun farkını anlayıp yapıyor. Bugün şişmanlık ile alakalı veya başka problemler ile ilgili uzmanların (Çocuk Doktoru, Spor Hekimi, Pedagog, vb.), çocuklarımızın sağlıklı gelişimi ve onların kötü alışkanlıklarından uzak tutmak için en güçlü önerisi daima bir spor branşı ile uğraşmalarının sağlanması yönünde oluyor.
          Daha önce yazmış olduğum bir yazımı tekrardan buradan hatırlatmak istiyorum. Spor, çocuklarımızın sporcu gibi disiplinli bir hayat yaşamaları için onlara verilecek beslenme, davranış ve genel kültür dersleridir. Spor ile sadece beden sağlığı değil, ruh sağlığı da dengeleniyor. Spor yapanların daha sağlıklı, daha hareketli ve daha bilinçli olduğu bilindiğine göre sporun yaygınlaştırılması genel toplum sağlığının dolayısıyla genel nüfusun içerisinde sağlıklı insan yapısının artmasını sağlayacaktır.
Herkes sadece anladığı konuda konuşsaydı sessizlik dayanılmaz olurdu. Anonim

Saygı ve basketbolla kalın.
Tahir Soyer
27/09/2012

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder