Ne zamandan beridir köşemde sizlerle paylaşmak
istediğim ama bir türlü fırsatını bulamadığım, tamda şimdi zamanı geldi diye
düşündüğüm yazımı paylaşmak istiyorum. Geçen sene eylül ayında zihinsel engelli
çocuklara bir nefes olma fikirleriyle Neslihan Başaran Aktay ve Figen İnan
hanımefendilerin “Düşüme Engel Olma” belgeseline davetli olarak katılmıştım.
Daha sonra da kasım ayında Cumhurbaşkanlığı Sarayında Cumhurbaşkanımız Dr. Derviş
Eroğlu’nun eşi Meral Eroğlu himayelerinde yine bu hanımefendilerin organizesi
olan “200 Yıldız Doğuyor” projelerinde, Cumhurbaşkanlığı Sarayının bahçesinde
portatif pota kurulmuş ve engelli çocuklarımıza basket attırmıştık. Yıllardır
spor ile iç içe olan ve sürekli çocuklarla beraber mutlu olmamdan dolayı, o gün
zihinsel engelli çocuklarla onların attıkları her basketten sonra mutlu
olmalarını yaşamak beni daha da mutlu etmişti.
Spor
kişiye kendine ve tüm insanlara saygı, disiplin, yarışmacı ruh, sosyal çevre ve
dostluk sağlıyor. Spor ile kişinin sağlığı, fiziksel gücü, dayanaklılığı ve
psikolojik olarak iyi olma halinin arttığını hepimiz biliyoruz. Bundan dolayı
engelli insanlarımızın için de sporun ne kadar yararlı olduğunu anlamamız
gerekiyor. Spor engellilerin tedavisinde (fiziksel ve zihinsel), sosyal yaşam
olarak, ruhsal yararlarının olduğu da ayrıca biliniyor. Tüm dünyada engelliler
için federasyonlar, avrupa ve dünya şampiyonaları hatta “paralimpik” adını
verdikleri engelliler olimpiyatları bulunuyor.
Engelli insanlar için dünyada ciddi
anlamda sportif çalışmaların 1 şubat 1945 yılında başladığı kabul ediliyor.
İngiltere’de Londra’nın 70 kilometre mesafedeki Aylesbury kentinde Stoke
Mandeville Rehabilitasyon Merkezinde Dr. Ludwig Guttmann tarafından II. Dünya
Savaşında şarapnel parçaları ile çeşitli şekillerde yaralanmış parapleji
(Vücudun iki yanının felcidir. Genellikle, belden aşağı, iki bacakta birden
görülür. Parapleji, genellikle
omurilik hastalığı sonucu oluşur.) hastalarının rehabilitasyonu için spor
kullanılmaya başlanmıştır. Dr. Gutmann ilk olarak okçuluk, bowling, bilardo ve
masa tenisini kullanmaya başlamıştır. Daha sonra bu olayı takım sporlarına
taşıyan Dr. Gutmann tekerlekli sandalye ile önce polo sonra da basketbol
oyunlarını kullanmaya başlamıştır. Kısa bir süre sonra diğer spor dalları
günümüze kadar olaya katılmıştır. 1960 yılındaki Roma Olimpiyat Oyunları
sonrasında I. Paralimpik oyunları 21 ülkeden 400 sporcu ve 300 idarecinin
katılımı ile gerçekleşmiştir.
Tolga
Murat Balıkçı: Dünya Vücut Geliştirme Şampiyonasında
“Engelli Sporcu” kategorisinde dünya şampiyonu olmuş bir sporcu.
Mustafa
Dinleyici: Dünya Bedensel Engelliler Bilek Güreşi
Şampiyonasında sağ kollar kategorisinde Dünya Şampiyonu, sol kollar
kategorisinde ise dünya üçüncüsü elde ederek madalya kazanmış bir sporcu.
Hamide
Kurt ve Zübeyde Süpürgeci: 52 yıllık Paralimpik Olimpiyatları
tarihinde Türkiye’den ilk katılma hakkını elde eden iki engelli atlet oldular.
Her iki sporcu Tunus’da düzenlenen Uluslararası Bedensel Engelliler Atletizm
Oyunlarında altın madalya kazandılar. Hamide Kurt 400 metre şampiyonu, Zübeyde
Süpürgeci 100 metre şampiyonu olmuşlardır.
Osman
Yüksel: Tekerlekli Sandalye basketbolu (Türkiye Ümit Milli),
badminton (Tek erkekler Türkiye şampiyonu), Oturarak Voleybol (Türkiye A Milli)
oynayan ve yarışan bir sporcu.
Bakın Osman
Yüksel duygularını nasıl dile getirmiştir. “ Sporla tanıştıktan sonra
engelimi daha çabul aştım. Engelimle şaka yapmaya başladım. Sosyal çevrem
gelişti, arkadaşlarımla daha iyi ilişki kurdum. Spor benim ufkumu genişletti.
Özgüvenimi, yeni branşları yapma isteğimi artırdı.”
Galatasaray Tekerlekli Basketbol Takımının da dünya çapındaki
başarılarını, KKTCELL Tekerlekli Basketbol Takımımızın da başarılarını hepimiz
biliyoruz. Bu örnekler daha da çoğaltılabiliyor. Sözün özü ise engellilerin
destek verildiğinde neler yapılabileceğini bize gösteriyor. Bizler de ülke
olarak daha çok engelli arkadaşımıza destek çıkıp onların başarılarıyla söz
etmek istiyoruz. Artık bu ülkede bazı şeylerin değişmesi için hepimizin çaba
göstermesi gerekiyor.
Engelli vatandaşların varlığı bir yük ve eziyet olmamalıdır. İnsan
olarak bizlerin istediği değere ve öneme onlarda haizdir. Engellilerin
psikolojik, sosyolojik, ekonomik ve sosyal ihtiyaçlarını göz önüne almamız
gerekiyor. Engellilerin sayısal olarak az olması bu gibi hizmet ve tedbirlerin
alınmaması anlamına gelmiyor. Onların varlığı ve korunması tüm toplum
kesimlerinin görevidir.
“Başıma
gelenleri benimsiyorum, seviyorum. Zira Allah’ın benim için istediği şey benim
kendim için istediğimden daha iyidir.” (Epiktetos)
Saygı ve basketbolla
kalın.
Tahir Soyer
09/05/2012
Tahir Soyer
09/05/2012
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder