Son zamanlarda dikkat ettiğim, gözlemlemeye çalıştığım ve en sonunda da
üzerinde bir şeyler yazmak istediğim güven konusunu sizlerle paylaşmak
istiyorum. Kızımın ve takımımda bulunan kızlarımın isteği üzerine bu yıl birkaç
konsere gitme fırsatım oldu. Gelen sanatçılar profesyonelliklerinin gereği
halkı coşturmasını çok iyi biliyorlar. Fakat halk ne kadar coşabiliyor veya ne
kadarı coşuyor bunu bir kez de sizlerin düşünmesini istiyorum.
Gözlemlediğim
kadarıyla gençliğimiz, insanımız, coşmasını, şarkılara eşlik etmesini veya
şarkılarla birlikte o ortamda eğlenip oynamayı çok yapmak istemiyorlar. Akraba
düğünlerinde gençler veya bizlerin ne kadar coştuğumuzu biliyoruz. Peki neden
konserlerde veya buna benzer aktivitelerde coşmuyoruz? Bana göre kendimize
güvenmiyoruz. Kendimize güvenmememizin en büyük sebebi de korkuyoruz.
Korkuyoruz çünkü dedikoduyu çok seven bizim büyüklerimiz, bizim eğlencemizi
alıp öyle bir süsleyecek ki, bizler tabiri caizse günah keçisi durumunda
oluyoruz. Oysa güven kelimesinin sözlük anlamlarından biri, korku ve kuşku
duygusundan uzak veya yüreklilik, cesaret olarak açıklanıyor.
Yıllardır bir şey söylenecek veya
kendimize bir şeyler olacak korkusuyla, baskıyla yaşayan bizler, kendimize ne
kadar çok güvenip bir yerlerde başarılı olabiliyoruz diye sadece söylemlerde
kalıyoruz. Yüreklilik ve cesaretle kaçımız kalkıp bir takım şeyleri söylüyor
veya yapıyor? Hep susuyor veya sineye çekiyoruz. Kabuğumuza çekildikçe de
üzerimizde çeşitli oyunlar oynanıyor. Bu sefer de bizler özgüvenimizden
kaybediyoruz.
Gündemi sıcak tutup bundan sonra bu
olanların yaşanmaması adına da konuyu seçimlere getirmek istiyorum. Acaba kaç
kişi çıkıp da görüşlerini veya görüşlerine inandığı parti ve adayların inandırıcılığına,
güvenirliliğine inanıp onun peşine düşebiliyor? Bunu yapan kişiler özellikle
devlet çalışanıysa vay haline. Ya da yanlış olan bir şeyleri çıkıp söylüyor
veya yazıyorsanız sizden daha kötüsü olmuyor seçim sonrası. Bu güven veya
güvensizlik duygusu da maalesef bizlere ailelerimizden miras kalıyor. Onların
hepsinin veya birkaçının eleştirisel yaklaşımı, mükemmeliyetçiliği ve esas konu
olan fazla korumacılığı yüzünden güven veya güvensiz davranışlarımız
çocukluğumuzdan itibaren başlıyor.
Yine kendi alanımıza dönüp sporda
kendine güven üzerine bir şeyler yazmak daha doğru olacaktır diye düşünüyorum.
Kendine güvenmek en güzel güvendir. Sporda güven ise sporcunun fiziksel
becerileri algılayabilme, uygulayabilme ve fiziksel uygunluk düzeyinden memnun
olma durumunu yansıtıyor. Bu durum sporcunun kendine güveni olarak
tanımlanabiliyor. Sporcunun kendine güveni ise fiziksel ve zihinsel
kapasitesinin farkında olmasıdır. Kapasitesinin farkında olan bir sporcu da
istek, kararlılık ve çalışmayla daha büyük işler başarabiliyor. Bunun
başlangıcı da her zaman kendine güvenle başlıyor.
Başarılı olmak istiyorsak öncelikle
kendimize güvenmemiz gerekiyor. Güvenmemizin yanında da kendimize inanmamız elzem
olarak görünüyor. Kendimize inanmadan takım arkadaşlarımıza inanmanın bir
anlamı olmuyor. Sporcu kendine güvenmeli, bu güvenini de takım arkadaşlarına,
hocasına, yönetime ve taraftarlara hissettirmelidir. Kendine güvenen bir sporcu
her zaman kendine inanarak, başarılı olacağını bilir.
Bütün olumsuz tecrübeleri unutarak,
kendinizle iletişim kurarak, işlerinizi veya öğrenme sürecinizi ertelemeden,
istediğiniz şeyin ne olduğunu bilerek, çevrenizi iyi gözlemleyerek, enerjinizi
istediğiniz şey için vererek, telkinlere kulak tıkamayarak, hayır demeyi
bilerek, geleceğinizi ertelemeden planlayarak, olumlu kelimeleri hep hayatınıza
sokup senaryolar yazmadan, hayatınızı yönlendirip kendinize güveniniz…
“Güven ve başarı
birbirlerine doğru orantılıdır!” Tahir Soyer
Saygı ve basketbolla kalın.
Tahir Soyer
11/07/2013
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder