Geçenlerde oynanan bir maç
sırasında yaşanan bir olay beni hayretler içerisinde bıraktı. Maç oynanıyorken
bench’te (yedek sırasında) oturan oyuncunun telefon ile görüşme yapmasına
hayretler içerisinde tanık olduk. Olayı gören hakemlerden biri, diğer hakemi de
uyararak oyuncuyu aldıkları ortak kararla oradan uzaklaştırdılar. Tabii ki
Basketbol Oyun Kurallarında bu olayın karşılığında ne gibi bir ceza
uygulanacağı olmadığından hakemler herhangi bir ceza uygulamadılar. Bu olay ne
daha önce yaşandı ne de böyle bir olay yaşanacağı düşünülemedi ki, oyun
kurallarına dahi girmedi. Ancak orada hakem arkadaşlar Takım Sorumlularına
(Yönetici, Antrenör, Yardımcı Antrenör) teknik faul çalabilirlerdi.
Biz spor yöneticilerinin en fazla dikkat
etmesi gereken konu, sporcuyu fiziksel ve zihinsel
açılardan daha iyi ve sağlıklı bir yaşam için spor yapma alışkanlığını
aşılamayı ilke edinmiş olmamız gerekiyor. Fakat bu şekilde yaşanmış bir olayda
veya buna benzer birçok olaylarda sporcularımızı fiziksel olarak geliştirip
zihinsel olarak yetiştiremiyoruz demektir. Sporcularımızı kaslı, dayanıklı,
güçlü yapabiliyoruz, onlara taktikte öğretiyoruz. Fakat oyuncularımız
psikolojik olarak eğitmezsek diğerlerinin hiçbir önemi kalmıyor.
Biz antrenörler küçük yaşlardan veya gençken alıp yetiştirdiğimiz bir
sporcuya, ilk önce sporu sevdirmeye başlıyoruz. Çocuğa veya gence sporun bir
oyun olduğunu, oyunda yenmek veya yenilmenin var olduğunu öğretiyoruz. Bize,
takım arkadaşlarına, rakibe, yöneticilere, taraftarlara ve ilk önce de
kendisine saygılı olmayı benimsetiyoruz. Eğer bunların birini eksik yapıyorsak
oyuncular telefonda da konuşuyor, size antrenmanda sesini de yükseltebiliyor,
maçlarda rakipleri ile kavga da etmeye çalışıyor.
Aslına bakarsanız spora yeni başlayan bir çocuk eğer bu sporu
benimsemişse, ilk önce sizi örnek almaya başlıyor. Daha sonra eğer kulübünüzde
varsa üst kategorilerde oynayan bir abisini, ablasını kendine model olarak
alabiliyor. En sonunda da tanınmış başarılı bir sporcuyu kendine örnek alıyor.
Eğer biz antrenörler gerektiği gibi davranışları sergileyemiyorsak, oyuncunun
yaptığı her hatadan sonra özsaygı geliştirip davranışlarımızı düzeltmeliyiz. Oyuncuların
bu gibi davranışlarının da sorumlusu biz olduğumuzdan, cezayı da biz
antrenörler almalıyız.
Tabii ki eskiler boşuna demediler “Balık baştan kokar” diye. Kulüpler
ilk önce oturup kendi tüzüklerini düzgün hale getirecekler. Tüzüklerinde yazan
maddeleri iyice benimseyip ona göre çalıştırıcılarını seçecekler. Seçecekleri
çalıştırıcıların kendi tüzüklerine veya görüşlerine uygun mu diye bakacaklar ve
ona göre bir antrenörü göreve getirecekler. Evet insanoğlu her konuda olduğu
gibi sporda da başarılı olmak istiyor, fakat başarı sadece şampiyonluk veya maç
kazanmak değildir. Bana göre başarıdan önce saygılı, sporu seven, düzgün
sporcular yetiştirmemiz gerekiyor. Başarı, bu şekilde sporcular yetiştirdikten
sonra gelecektir.
Kulüp Yönetimi veya antrenör olarak gerekirse hiç maç kazanmayalım.
Yetiştirdiğimiz veya takımımıza aldığımız sporcu bizim evrensel değerlerimize
uymamakta direniyorsa, yine mücadele edip onu kazanmaya bakalım. Fakat sporcu
arkadaşımız bunu öğrenemiyor, yapamıyorsa, gerekirse antrenmana almayıp maçta
da süre vermeyelim. Spor ruhunu alan özellikle biz antrenörlerin, şampiyonluğu
değil, ülke sporuna nasıl düzgün karakterli, yetenekli sporcular
yetiştirebileceğimize bakalım. Sadece kendi başarımızı düşünürsek, ileride tüzükleri
ve değer yargıları ile hareket eden kulüpler bizlere görev vermeyecektir.
“Sporcularımıza teknik-taktik-kondisyon gibi öğeleri
yüklemeden önce, ahlaki ve psikolojik öğeleri yüklememiz gerekiyor.” Tahir Soyer
Saygı ve basketbolla kalın.
Tahir Soyer
28/03/2013
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder