15 Nisan 2015 Çarşamba

Takım Olmak!

          Takım olmak duygusu sporun her türünde takımın her bireyi tarafından yaşanılması ve tüm bireyler tarafından sindirilip, hissedilmesi gereken bir duygudur. Bireysel sporlarda bile, yarışan oyuncu, antrenörü, idarecisi ve izleyicileri ile bir takım oyunu sergilemektedir. Basketbol da oyuncuları, antrenörleri, yöneticileri, seyircileri ile tam bir takım oyunudur. Bu takımın en küçük bireyi bile görevini ihmal ederse takımın başarısı düşer.
          Basketbol, oyuncuların bireyselliklerinden tamamen sıyrılıp, ayni amaç uğruna, tek vücut olup, tüm güçlerini vererek mücadele edilen bir takım sporudur. Gerek savunmada gerekse hücumda oyuncular karşılıklı yardımlaşarak hareket etmelidirler. Oyuncuların bunu başarabilmeleri için ilk önce kendilerine saygı, arkadaşlarına saygı, sevgi ve samimiyetle güvenmeleri gerekir. Oyuncular arasında karşılıklı saygı geliştiği zaman sporun asıl yerini bulacağına inanıyorum. Büyüklerine saygı göstermeyen ve arkadaşlarını sevmeyen bir bireyin takımın parçası olması imkansızdır. Hangi ligde mücadele ederseniz edin; ister çok önemli bir ligde şampiyon olan bir takımda yer alın, isterse KKTC liginde mücadele eden bir takımın parçası olun, takımın bireyi olabilmek için öncelikle egolarınızdan feragat etmeniz gerekir. Çünkü başarı bu şekilde kazanılıyor. Arkadaşlarınızın hakkını korumak ve onları gözetmek en önemli dayanışma örneğidir. Takım olmanın bir diğer gereği de arkadaşlarınızla yardımlaşmaktır. Arkadaşınızın kötü bir gününde daha çok çalışarak onun açığını kapatıp takımın zarar görmesini engellemek sizin elinizdedir. Unutmayın ki sizin de kötü bir gününüz olabilir, eğer o zaman da arkadaşlarınız size yardım ediyorlarsa artık takım oldunuz demektir.
          Takım bir bütündür, nasıl bir masanın ayaklarından birinin az bile olsa kırık olması ile masa düz duramıyorsa, takım da bir tek elemanı bile aksadığında maçı kazanamaz. Her elemanın takım içinde bir görevi vardır, Maçı kazanmak için her eleman görevini kusursuz yapmak zorundadır. Alınacak sonuç sadece elemanın kendisini değil bütün takımı ilgilendirecektir. Bir oyuncu maç boyunca hiç oynamasa dahi takımın kaderi üzerinde etkili olabilir. Arkadaşlarına destek olan ve moral veren bir yedek oyuncu takımına maçı kazandırabilir. Yedek bir oyuncunun oyuna girdiği bir saniye içinde kapacağı bir top bir şampiyonluğa dönüşebilir. Bu yüzden takımın en küçük üyesi bile her an görevini yapmaya hazır olmak zorundadır.
          Oyuncularıma her zaman gerçek yaşamda nasıl bir kişiliğe sahiplerse, sahada da oyun oynarken aynı kişiliği sergilemeleri gerektiğini söylerim. Gerçek yaşamdan kastım, oyuncular yaş ve yaşam şartlarına göre değişim gösterecektir. Oyuncuların okul, iş, karşı cinsle ilişkisi, evlilik ve ailesinde nasıl bir kişiliği varsa bunu sahada da göstermelidir. Hatta oyuncularıma takımın bir aile olduğunu söylemekteyim. Gerçek yaşamda bizler ailemizin ne iş yaptığını, nelerden hoşlanıp hoşlanmadığını biliyoruz. Takım içerisinde de oyuncuların birbirlerinin aile gibi bir takım şeylerini bilmesi (Ne iş yaptığı, hangi pozisyonda çalıştığı, nerede okuyup hangi bölümde olduğu vb.) ve ona göre davranması gerektiğini söylerim. Bizim ülkemizde ve tam anlamıyla profesyonelliğin gelişmediği bazı ülkelerde dahi oyuncular; bir şekilde profesyonel olsalar bile, eğer takım olmuşsalar birbirlerinin nelerden hoşlanıp hoşlanmadıklarını biliyorlar. Tam da bu konuyla ilgili olarak bu hafta kendi takımımda yaşadığım bir deneyimi sizlerle paylaşmak isterim: Hayatım boyunca gerek oyuncu gerekse antrenör olarak yapmış olduğum sayısız maç vardır. Birçok maç kazanıp kaybettik bu süreçte. Üzüldüğümüz ve mutlu olduğumuz birçok durumlar ortaya çıkmıştır. Ancak geçtiğimiz hafta yaşadığımız olay bana tam da bugünkü konumuzun yani takım ruhunun önemini gösterdi. Cuma akşamı Soyerspor Genç Takımımızın maçı vardı ve  inanın şu anda kaç sayı ile kazandığımızı, kaç sayı atıp, yediğimizi anımsamıyorum. Sonuçta bu bir oyun ve kazanmak da var, kaybetmek de. Genç takımımız da görev alan her oyuncumuz o akşam çok iyi mücadele ettiler ve maçı kazandılar. Ancak biri vardı ki; verilen her görevi neredeyse eksiksiz yaptı, sahanın yıldızlarından birisi oldu. İlk bakışta bir oyuncunun verilen görevi eksiksiz yapması normal görünüyor ancak, maç bitiminde bizimle paylaştığı bir bilgi oyuncumla birbirimize sarılıp ağlamamıza neden oldu. Oyuncum maç günü eniştesini kaybetmesine rağmen bunu ne biz antrenörlerine, ne de takım arkadaşlarına hissettirdi. Çünkü diğer arkadaşlarının ve kendisine ihtiyacı olan takımın motivasyonunu düşürmek istemiyordu. Bu oyuncumuz Özkan Yoğunali. 1995 doğumlu, genç ama yüreği "BÜYÜK" olan bu ve bu gibi oyuncularımıza bizler de takım olarak elimizden gelen desteğin en iyisini yapmaya çalışacağız. Bakın Basketbolun “The Man’i” (Michael Jordan) nasıl demiş.
          “Takımın geri kalanından farklı bir hayat tarzım var ve bu da ne yazık ki bölünme yaratıyor. İşte bu yüzden bana düşen onlara kendimi eklemlemek, arkadaşlarımla aramda kuvvetli bağlar kurup bunu devamlı olmasını sağlamak. Onların neleri sevdiğini bilmek zorundayım. Örneğin, benim de neleri sevdiğimi onlara söylemek. ‘O harika biri. Ona asla ulaşamam. Ona dokunamam bile’ diye düşünmelerini katiyen istemem.  
          Takım olmanın bir başka gerekliliği de, takım olarak oyuncuların birbirlerine güvenmeleri gerekiyor. Arkadaşı top atıldığında topu tutamaz diye pas atmaktan korkan, atacağı pası düzgün atamıyor diye hata yapmaktan korkup pas atmayıp daha büyük hatalar yapan, maç sonunda takım 20 sayıyla yenildiği zaman bile ben “şu şekilde istatistik yaptım daha ne yapayım diye” kendini avutan oyuncular var. Oyuncular, takımda hata yapar diye ona pas atmamak yerine, daha fazla güvenini sağlaması için arkadaşına tekrardan pas atmalı. Ona güvendiklerini göstermeleri gerekmektedir. Ona güvendikleri için, kendileri de güven kazanacaklardır. Bu da birlikte takım olmanın anahtarıdır. Chicago Bulls yardımcı antrenörü Jim Cleamons başarıların ardından kötü giden takımları ile alakalı bu durumu şu şekilde söylemiştir. 
          “Biz her zaman yürekten oynayan bir takım olduk. Fakat korkarım ki bundan çok çok uzağız şimdi. Takım arkadaşlarımızı ve oyuna nasıl daha fazla nüfuz edebileceğimizi düşünmek yerine; alacağımız parayı, kariyerlerimizi ve yaptığımız istatistikleri düşünür olduk sadece”

“SİZİ BURAYA GETİREN YETENEĞİNİZDİR. BURADA TUTACAK OLAN İSE KARAKTERİNİZDİR.”

Saygı ve basketbolla kalın.
Tahir Soyer

23/03/2012

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder